Beynimize ne ekersek hayatımızda ve ahiret aleminde onu biçeceğiz.
Bu gün dünya üzerindeki yaygın bilgi hakimiyetinin Müslümanlarda olmadığını görmemek işten değil. Bilginin büyük bir çoğunluğu İslam göz ardı edilerek insani akıl ve kaynaklar tarafından üretiliyor. Üretilen bu bilgi yine saf insani akılın bulduğu, insani ve ahlaki (islami) olmayan, yöntemlerle fütursuzca yayılıyor.
Ama bizler doğru bilgiye ulaşanlardan olma sorumluluğuna sahibiz.
Peki ne yapacağız: Şimdi telefonları bırakın, televizyonları kapatın bilgisayarlardan virüsten uzak durur gibi uzak durun diyecek değilim. Biz sosyal varlıklarız ve sosyal faaliyetlerimize devam etmek zorundayız (bu da nefsimize ve topluma karşı sorumluluğumuz arasında).
Ama şu soruları sormaktan geri durmayalım kendimize: bu kanalı, bu programı izlesem, bu sitede gezinsem, bu haberi, bilgiyi öğrensem ne kazanacağım ?
Şimdi cevaplar ışığında yapalım ne yapacaksak demeden önce insanın düşebileceği ufak bir yanılgıya da değinmek isterim: Her şerde az da olsa bir güzellik vardır düsturunca ifade edilen (zehrin üzerindeki) bala kanmamalıyız. Yaptığımız işin kalitesini ne ile ölçeceğiz yani terazinin karşı kefesinde olan şey ne ki acaba? Buraya dikkat edilmeli: terazideki en basit ağırlık bile çok değerli. Bu değeli şeye “zaman” diyoruz. Rasulü’ün (s.a.v.) değerini bilmediğimiz, aldandığımız, şey olarak ifade ettiği zaman. Kazanacağımız bilgi karşılığında verdiğimiz şeye eşit veya daha değerli olmalı değil mi ? İşte bunu ölçmek içinse birde şu soruyu soralım:
Şu faaliyetteki kazancım, karşılığında vereceğim zamanımdan daha mı değerli?
Şimdi yapalım ne yapacaksak. Görsün bu alem Müslüman titizliğini ve duruşunu. Kendimizi insan aklının gelebildiği noktayla yetinen insancıklar olmak yerine vahiy ve İslam kültürüne inanmış (üstün) Müslümanlar olarak diriltelim tekrardan.
Selam ve dua ile.
Abdullah Salih BAYRAKTAR
Sitenize ESP8266 modülü için yaptığım araştırma sırasında ulaştım. Sonra ana sayfaya girince yazılarınızı gördüm.Bu da bana sizinle ilgili olarak yalnız madde ile değil mana ile iştigal halindeki bir kişi olduğunuz konusunda güçlü bir izlenim verdi.
Öncelikle hem ESP8266 çalışmanız hem de ana sayfa yazınız için elinize sağlık,teşekkürler demek isterim. Yazınız ile ilgili affınıza sığınarak bir yorumda bulunmak isterim.Şöyle ki:
Hayatımı söz de değil özde Kurana göre yaşamayı hedefleyen biri olarak bu seneki Ramazan ayında Yüceler Yücesi Allah’ın izniyle 20. kez rehberimi okudum. Her sene yaşadıklarımla Kuranın derinliğinin arttığını söyleyebilirim. Bu tecrübeye dayanarak yazınızın genelinde oldukça güzel noktalara parmak basıldığını düşünüyorum. Ancak tek olumsuz nokta yani kulağı tırmalayan ya da yazınızın genel ahengini bozan tek noktanın “Müslümanların üstünlüğü” mesajıdır. Biraz daha açmak gerekirse, Yüce Allah Kuran’da birçok kıssa ile Peygamber Efendimize (SAV) sabırla iman edip iyi ameller işlemeyi, düşmanların yaptıkları ve inatlarına üzülmemeyi öğütlüyor. Yani ister düşünce ister fiili amelimizi üstün gelmek için değil yalnız ve yalnızca O’nun rızasını kazanmak için olmalıdır. Kurmuş olduğu düzen, kurallar ve kanunları ile değişmez olduğu düşünüldüğünde zaten her daim Bâtıl Hak karşısında mağlup oluyor. Eğer Müslümanların yaklaşık 300 senedir düşmanlar karşısında neden bu kadar ezilmiş olduğu sorusunun cevabına bu pencereden bakarsak, bizlerin Bâtılı icra ettiğini ancak karşı tarafın bize göre çok daha fazla Hakkı işlediği açıkça görülecektir (örneğin elektrik ya da ESP8266 🙂 ). Tabi onlardaki iman eksiliği ahiretin kaybını garantilese de dünyevi işlerdeki kazançlarını engellememektedir. Eğer bu teşhis doğru kabul edilirse, mücadelenin ancak Kuran ve Peygamberimizin rehberliğinde Hak ve Bâtıl ayrımını yapabilen bireylerin yetiştirilmesi ile olabileceği de açıktır. Çoğunluğu bu bireylerden oluşan bir toplum karşısında ise Bâtılın yok olması mecburdur. Zaten bu akla sahip bireyler kendilerine ya da başkalarına yapılabilecek her türlü haksızlığa karşı bir ve diri olacaklardır. Bu bireylerin de herhangi bir şekilde bir slogana ihtiyaçları yoktur. Kendilerinden emin adımlarla yürür giderler…
Öncelikle sevincimi sizinle paylaşayım. Emri bil maruf nehyi anil münkerde bulunan, sabri ve hakkı tavsiye eden, neme lazım yorulmayım demeyip doğru bildiğini esirgemeyen siz değerli kardeşime selam olsun. Bu yazınız beni çok sevindirdi. Şu alemde düşünceleri paylaşıp tavsiye ve tenkitleri almadıkça akıl sahiplerinin zümresine katılamayacağız. Bu yazı hem fikirleri yazıya döküp olgunlaştırıp, temellendirmek hemde değerli insanların görüşlerine muhattap kılmak hedefiyle ve nihayetinde Allah c.c. rızası içindi :). Ve iki cihettede hedefine ulaştı sayenizde elhamdüllieh. Yazdığınız her harf için teşekkürlerimi iletirim.
Dediğiniz gibi fiili dua ile kalbi duayı çok iyi anlamak ve çok iyi ayırt edip gereğini yerine getirmeliyiz. Rabbim bu yolda ilmimizi ve amelimizi arttırsın, bizlerde azim ve kararlılıkla yürüyenlerden olalım.
Eyvallah. Tek gaye olan “Allah c.c. rızası”na giden yola bir ivmede siz kattınız. Üstünlük söylemleri yerine inanmışlık ta derinleşmek ve derinleşmeyi tavsiye etmek gerekir çünkü; üstünlük inanarak çalışanlara verilen bir sıfattır. Tefsirini yaptığınız şu ayeti müsadenizle notlarımın arasına ekleyeyim:
Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz . Âl-i İmrân Suresi – 139 . Ayet
Tefsiri:
Müslümanları teselli etme amacı taşıdığı anlaşılan âyet, yenmenin de yenilmenin de Allah’ın değişmez kanunu olduğunu, dolayısıyla Uhud Savaşı’nda uğradıkları yenilgiden dolayı ümitsizliğe kapılmamaları gerektiğini onlara hatırlatmakta; güçlü bir imana sahip olmanın verdiği azim ve kararlılık sayesinde nice zaferlere ulaşmanın mümkün olacağını müjdelemektedir. Bu, yüce Allah’ın peygamberlerine ve samimiyetle onlara inanan müminlere bir vaadidir. Nitekim başka âyetlerde bunu açıkça bildirmiştir (bk. Sâffât 37/171-173; Mücâdele 58/21). Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 678